15 Ekim 2010 Cuma

KİTAPTAN BAZI ALINTILAR:

* “Tıp, söz verdiği teslimatı yapmasa da faturayı gönderebilir.” Berz Keizer (sayfa: x)
* Çin’de, hekimler sadece hastalarını sağlıklarına kavuşturdukları takdirde para alıyorlardı. (sayfa:x)
* “Tıp mesleği Rönesans’a dek bölünmüş bir meslekti; Hristiyan Doktrinine göre ruh, bedenden daha önemliydi. Cerrahi müdahale ve bedenle ilgilenmek, genelde berber-cerrahların göreviydi, eğitimli hekimlerse onları küçümserdi” (sayfa:xi)
* “Tıp, bir dizi tören, öğreti ve alıştırmadan oluşmaktaydı; tedavi etme ya da arındırma tiyatrosuydu; sahnede hekim de yaşamdaki herkes gibi rolünü oynuyordu. (sayfa:xi)
* “Eğer eğitimli hekimler kare biçiminde başlıklar takıp kendilerine dört beden büyük gelen cüppeler giymeselerdi, böyle olağandışı gösterileri karşı konulmaz bulan insanları kandıramazlardı. Eğer hakikaten güvenilir ve hakikaten insanları iyileştirme becerisine sahip olsalardı, zaten o kare biçimindeki başlıklara ihtiyaç duymazlardı; böyle kutsal bir ilmin görkemi, hak ettiği saygıyı kendiliğinden elde ederdi.”Pascal (sayfa:xi)
* “Tıp ve hastalık, insana aynı derecede eziyet eden işkenceler olarak görülürdü; dolayısıyla, bir hekimin tedavi edebilmek için hastasının canını yakmasına kesin görüyle bakılırdı.” (sayfa:xii)
* “... insanlar, sağlığı bir kazanç olarak görüp onun peşinden koştukça, görünüşe göre hastalanan insanların sayısı da giderek artmaktaydı.” (sayfa:xiii)
* “Devrim sayesinde yapılan düzenlemeler, tıp mesleğine saygın bir statü kazandırdı ve ‘bon docteur’ figürü ortaya çıktı; sabahları yerel hastanede fakir hastaları tedavi ediyor, akşam üstleri de, şık muayenelerinde zengin burjuva müşterilerine hizmet ediyorlardı.” (sayfa:xiii)
* “.. öğrenciler hastalık işaretlerini ve sesleri algılama eğitimi de almaya başladılar; artık hekimin tüm duyuları eğitiliyordu.” (sayfa:xiv)
* “Hasta , bir birey olmaktan çok örnek vak’a olarak kabul ediliyordu; eski Hipokratik üçgen –hastalık, hekim, hasta- söylemi, hekim ile hastalık arasında bir düelloya dönüşmüştü.” (sayfa:xv)
* İngiltere’de 1834 senesinde bir “Yoksulluk yasası” çıkmış.
* Sosyal tıp: “Virchow, hastalıkların büyük bir bölümünün ekonomik refahın sağlanmasıyla önlenebileceğini düşünüyordu ve onun bu görüşü, devletin, halk sağlığını korumak için bilimsel faaliyetlerde bulunması gerektiği konusundaki teknokratik görüşü destekler nitelikteydi. Bunun için, önce sosyal mühendislik ve propaganda çalışmaları yapmakta büyük fayda vardı. Öte yandan, sosyalist tıp teorileri, hastalıkların sebebini doğrudan ekonomik gücün eşitsiz dağılımına ve sosyal sınıf ayrımına bağlıyor, gücün ve zenginliğin yeniden dağıtılması gerektiği konusunda ısrar ediyordu. Yirminci yüzyılda bu yönde çalışmalar yapıldıysa da, tıp çoktan siyasetin kopmaz bir parçası haline geldiği için, ikisi birbirinden ayrılamadı. Bakteriyolojik hastalıkların buzdağının görünen kısmı olduğu görüşü giderek yaygınlaşmaya başlamıştı; hastalığın beslenme, alışkanlıklar ve meslek gibi konuları da içeren sosyal bir mesele olarak kavramlaştırılması gerektiği düşünülüyordu. 1883’de ‘geciken ulus’un yazarı Bismarc, bilinen ilk devlet idaresindeki tıp sigortası planını yürürlüğe soktu. Tıp, sosyal hayatın bir ögesi, oy toplama yöntemi, ‘benzersiz iyilik’(Sör Willam Osler) haline gelmişti. ” (sayfa:xx)
* “Tıbbın, örgütlenmek için devlet desteğine ihtiyacı vardı; tıbbi müdahalenin özel bir işlem olduğu ideolojisine bağlı kalan ABD’de bile, müteşebbis ‘bir kişilik tıbbi hizmet’ dönemi artık geçmişte kalmıştı. İlerici sosyal anlayışın yönetimindeki İsveç, tıpta, sonradan kötü şöhrete kavuşacak olan öjenik akımın etkisine kapılmıştı.” (sayfa:xxi)
* “Hekim, kimi zaman gerçekten karanlık bir okyanusta yol gösterici bir deniz feneri olmalıdır.” Mihail Bulgakov (sayfa:xxi)
* “Yirminci yüzyılın sonuna gelindiğinde, endüstriyel tıbbın –boyutları ve karmaşık yapısıyla, askeri-endüstriyel komplekse benziyordu– dev dalgaları dünyayı sarınca, mesleğini sürdüren hekimlerin sayısı yirmide bire düşmüş, usulsüz çalışan sözde hekimlerin sayısı da lisanslı, genel pratisyenlerin sayısının yirmi katına çıkmıştı.” (sayfa:xxii)
* “Dünya Sağlık Örgütü, Cenevre’de kuruldu;Örgüt, dünyadaki tüm sorunların, etkili yönetim, askeri nizam ve ortak hedefler konuşmasıyla çözülebileceği düşüncesinden yola çıkılarak oluşturulmuştu.” (sayfa:xxiii)
* “ ‘hizmetin karşılığını öde’ sistemi 1960’ların sonuna dek hızla yaygınlaştı.” (sayfa:xxiv)
* “Ivan Illich Medical Nemesis (Sağlığın Gaspı) adlı eserinde, sağlık endüstrisini hastalardan başka herkesin çıkarına gözetmekle suçladı. Kongreye sunulan resmi bir raporda, 1974 senesinde, gerekmediği halde 2,4 milyon ameliyat yapıldığı ve 12 bin kişinin bu operasyonlar yüzünden hayatını kaybettiği anlatılmaktaydı. Günümüzde 35 milyon Amerikalının sağlık sigortası yoktur; oysa sağlık harcamaları, GDP’nin yüzde 15’ini tüketmektedir.” (sayfa:xxv)
* “İngilizlerin ‘rahatlık’ dediği, bitmez tükenmez, sınırsız bir şeydir. Başkaları, sizin rahatlık diye nitelendirdiğiniz şeyin aslında rahatsızlıktan başka bir şey olmadığını kanıtlayabilir size, üstelik bu keşiflerin sonu gelmez. Bundan dolayı,rahatlık ihtiyacı, aslında doğrudan içinizden gelen, kendinizden kaynaklanan bir ihtiyaç değildir aslında; onu size, varlığından kazanç sağlamayı umanlar gösterir. Liberal ekonomi toplumun refahıyla ilgili hiçbir şey söylemez.” “Philossophy of Right” Hegel. (sayfa:xxv)
* “1960’lara gelindiğinde, medyada bulaşıcı hastalıkların yerini, elektromanyetik bulaşıcı dedikodular alacaktı.” (sayfa:xxvi)
* “Uzmanlar, ast-üst ilişkisinde yüksek konumdaki taraf olmaktan ve her şeyi bilen akıl hocası görevini üstlenmekten vazgeçmenin faydalarını çoktan keşfettiler ve genel pratisyenin asistanlığını yapmanın çok daha gerçekçi ve isabetli bir görev olacağında karar kıldılar. Hastaların sorumluluğunun tek başına üstlenen genel pratisyene yardımcı oluyorlar.” Ütopya, “Psikiyatrist Michael Balint. (sayfa:xxvii)
* Hekimler, bu düzende, kısa süre sonra üretim imkânlarını yitirdiler ve sağlık sisteminin sahip-yöneticilerinin altında maaşlı elemanlar olarak çalışmaya başladılar.” (sayfa:xxvii)
* ... eski günlerde ‘sorumlu’ bir hekim olmak demek, hekim ile hasta arasında doğrudan ahlâki bir ilişki bulunması demekti; şimdiyse, doktor ile yönetici arasında sözleşmeyi getiriyor akla. Eski zamanlardaki gibi, bu mesleğe kabiliyeti yüzünden ya da Tanrı’nın insanlara yardım etmesini istediğine inandığı için başlayanlar artık yoktu; zaten bu gerekçeler artık tamamen şüpheyle karşılanırlardı. Yaşlı İngiliz hekimleri, 1950 ve 1960’larda yaşanan, daha masum, heyecanlı ve ılımlı bir altın çağı hasretle anmaktalar. Oysa devlet denetimi, dolaylı yoldan da olsa, ne yazık ki her zaman vardı. Bugün yok. Şimdi artık masalda kötü adamlar yok; belki, muhasebeciler hariç.” (sayfa:xxviii)
* “Artık, borsa kontrolü eline geçirmiş, tıp da tuhaf bir konuma gelmişti; mesela, bir açıdan bakınca, Ortaçağ’da kilisenin konumundan çok da farklı bir yerde değildi.” (sayfa:xxviii)
* “Batı toplumu, sağlığına kavuştukça, tıbbın nimetlerinden daha çok yararlanmak istiyordu; uluslar arası sağlık hizmetleri harcamalarının yüzde 87’si, dünya nüfusunun yüzde 16’sı için harcanmaktaydı.” Disease-Mongers, Lynn Payer (sayfa:xxviii)
* Falstaff: “hastalığı bir ürüne çevireceğim...” Shakespeare (sayfa:xxix)
* “Tıbbi tüketim çılgınlığı, vatandaşı kendi kendini tüketmeye mahkûm eder.” (sayfa:xxix)
* “Teknolojinin yöntemlerini, teknolojinin hükmedemeyeceği hareketlere ve davranışlara uygulayarak, bilimsel bâtıl inanç, özel, yok edici bir etkinlik haline gelir; ayrıca, bu hâli, büyünün hiçbir zaman ortadan kaybolmayan sapkınlığına benzer.” Karl Jaspers (sayfa:xxix)
* “Teknoloji, tıbbı sadece daha insani bir hale getirerek –ameliyatları ve genel olarak tıp hizmetini daha az acı verici hâle sokarak– değil, insan bedenini şeffaf ve okunabilir hâle getirerek dönüştürdü. Artık, milyonlarca insan,etten kemikten bedenleri içinde protez eklemler ve valfler taşıyor.” (sayfa:xxx)
* “Viktorya döneminde yaşayan küçük bir çocuk gibi, hasta görülebilecek (görülmek zorundadır), fakat asla duyulmayacaktır. (sayfa:xxxi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder